Haberler

25.7.03

Altın Bilezik

Türk gençlerin bir meslek öğrenmelerini özendirmek amacıyla Köln’de “Meslek altın bileziktir” adlı bir kampanya başlatıldı. Meslek Yönledirme Kuruluşu Müdürü Wolfgang Fehl, “Amacımız bütün gençleri meslek sahibi yapmak. Herkese altın bilezik takmak istiyoruz.” diyor. Kampanya kapsamında, Türk gençleri ve ailelerine, meslek öğrenmenin önemi, nasıl meslek eğitimi alınacağı ve meslek eğitim dalları hakkında bilgiler verilecek. Önümüzdeki yıllarda meslek eğitimi almamış gençlerin iş bulmakta çok güçlük çekeceklerini söyleyen Fehl, bu konunun ciddi ele alınmasını istiyor.

Köln Başkonsolosluğu da “Meslek altın bileziktir” adlı kampanyayla ilgili bir broşür hazırladı. (Nisan 2003)

*

Almanya Türk Öğrenci Dernekleri Birliği’nden bir grup, Almanya’da master eğitimi ile ilgili olarak Nisan ayı içinde Ankara, Eskişehir ve İzmit’teki üniversitelerde bir dizi konferans düzenledi. BTS Master Projesi sorumlusu Engin Şahin, iyi bir gelecek sahibi olmak arzusuyla, eğitim almak üzere Almanya’ya giden ve hayal kırıklığına uğrayan çok öğrenci olduğunun söyledi. Bu öğrencilerin, dil sorunu, Türkiye’de alınan derslerin Alman üniversitelerinde saydırılamaması, ve Türkiye’de alınan diplomanın geçerliliğini sağlayamama gibi sorunlarla karşılaştıklarını anlattı. Bu gibi sorunlarla karşılaşmamak için gereken bilgiyi almak üzere Almanya Türk Öğrneci Dernekleri Birliği’nin web sitesi ziyaret edilebilir. Adresi, www.btsonline.de

Hollanda Genel Seçimleri

Hollanda’da 22 Ocak 2003'te yapılan genel seçimde parlamentoya üç Türk milletvekili girdi. Demokrat İşçi Partisi’nden Nebahat Albayrak, Hristiyan Demokrat Parti’den Coşkun Çörüz, Liberal Parti’den Fadime Örgü Hollanda’nın yeni parlamentosunun üç Türk milletvekili. 1998’den beri parlamentoda olan Nebahat Albayrak’ın adı, biz programımızı hazırlarken olası Bakanlar arasında geçiyordu. Ve kendisi bir şey söylemek istemese de gelecekte üyesi bulunduğu İşçi Partisi’nin lideri olabileceğinden söz ediliyor. Bu başarılı kadın 2 yaşından beri Amsterdam’da yaşıyan 1968 doğumlu bir genç kadın.

Seçimi, Demokrat İşçi Partisi’ni kılpayı geçen Muhafazakar Hristiyan Demorat Parti kazandı. Geçen yıl liderleri Pim Fortuyn’a düzenlenen suikast sonrası gerçekleşen 15 Mayıs seçiminde 26 sandalye kazanan Pim Fortuyn’un Listesi adıyla anılan parti bu kez sekiz sandalye çıkarabildi. Liberal Parti 28; Demokrat İşçi Partisi 42; Hristiyan Demokrat Parti ise 44 sandalyeyle, seçimi tamamladı. Hollanda’da sağ partilerin yükselişini Nebahat Albayrak, önceki koalisyon partilerinin kimlik kabına uğraması ile açıklıyor. Yani sosyal demokratların “sosyal”, liberallerin “liberal” kimliğinin arka plana düştüğünden söz ediyor. Ve diyor ki: “Hollanda’nın mâli politikası çok güçlüydü. Artık paraları nerelere harcayacağımızı şaşırıyorduk. Bunu yaparken -sosyal demokratlar için konuşacak olursam- bence insanların maddi dünyasını düzeltirken, manevi dünyalarını biraz unuttuk.” Buna örnek olara da büyük şehirlede çok kültürlü semtlerde yaşanan sorunlarını ve artan suç oranını gösteriyor Nebahat Albayrak.

Sağ politikaların öne geçmesi ülkedeki göçmenler ve elbette Türkler için önem arz ediyor. Çünkü aldıkları ilk önlemler, göçmenlerin aleyhine olacak yeni düzenlemeler olarak beliriyor. Göçü durdurmak, yabancıların girişini iyiden iyiye sınırlamak, yurttaşlığa geçiş hakkının koşullarını biraz daha zorlaşırmak gibi. Şimdi Hollanda siyasal yaşamında Türklerin durumuna biraz daha yakından bakalım:

Geçen seçimlerde, 15 Mayıs 2002’de, seçimlere 10 Türk aday katılmış, sadece iki kişi, Nebahat Albayrak ve Coşkun Çörüz parlamentoya girebilmişti. Bu iki yurttaşımızın başarısı, bir ölçüde tercihli oylara dayanıyordu. Tercihli oyun anlamı şu: Seçmen, oyunu, partiye değil, parti listelerinde adı geçen bir adaya verebiliyor. O aday, listenin alt sıralarında, seçilemeyeceği bir yerde bile olsa, en az 15 bin tercihli oy almış olursa, parlamentoya girebiliyor. Geçen seçimde Nebahat Albayrak 31 binin üzerinde tercihli oyla büyük başarı sağlamıştı. Coşkun Çörüz listedeki yerinde partisinin aldığı oylarla seçilmiş; parlamentoya bu seçimde giren Fadime Örgü ise 9883 oyda kalmıştı. 10 Türk adayı için toplam 65 bin tercihli oy kullanıldıysa da her birine 15’er binden az oy düştüğü için seçilememişlerdi. Uzun savaşımlar sonucu elde edilen seçme ve seçilme hakkı daha etkin kullanılsa, Hollanda Türk toplumunun en az beş milletvekili çıkarma potansiyeli var. 6 Mart 2002 yerel seçimlerinde Amsterdamlı Türklerin seçimlere katılma oranı % 28 iken, Rotterdamlı Türkler % 52 katılım göstermişlerdi. 100 Türk kökenli politikacı Amsterdam-Rotterdam bölgesi merkez belediyesinde, 30 kişi de semt belediyelerinde görev almıştı.

Almanya Türk Toplumu Araştırmaları

Almanya Essen’deki Türkiye Araştırmaları Merkezi Almanya’da yaşayan müslümanların dini nasıl kavradıklarına dair bir araştırma yaptı. Buna göre, Almanya’da yaşayan Türklerin İslam’a bakışı değişti. Özellikle de genç kuşak, batılı yaşam tarzı ile İslam dini arasında kendine özgü bir sentez oluşturdu. Oruçla diskoyu bağdaştırmak gibi. Bu noktada, batı modernizminin damgasını vurduğu bir “Avrupa İslamı”nın temellerinin atıldığı düşünülüyor. Araştırmaya göre Avrupa İslamı beş ana noktadan oluşuyor. Almanya’da yaşayan Türklerin çoğu devlet ile dinin birbirinden ayrılmasından yana. İnançlarının bir sanayi toplumunun normlarıyla bağdaştığı görüşünde. Şeriata da karşı olan Türkler, anayasaya bağlı ve çoğulcu demokrasiyi onaylıyorlar. Bunlar, dinden uzaklaşma anlamına gelmiyor. Tersine, Almanya’da ne kadar yaşarlarsa, dinlerine bağlılıkları o kadar artıyor. Gözlemlere göre, zaman içinde özellikle yaşlı kuşak dindarlaşıp muhafazakârlaşıyor. Fakat Essen’deki Türkiye Araştırmaları Merkezi’ne göre, köktendinciliğin yaygınlaştığına dair bir ipucu bulunmuyor.

Bu araştırmada saptanan bir başka gerçek de, Almanların İslam konusundaki bilgilerinin yetersizliği. Araştırmanın yazarlarından Martina Sauer’e göre “genellikle islam ve müslümanlar, bazı İslam ülkelerindeki köktenci tutumlarla bir görülüyor. Bir çok İslam ülkesinde din ve devlet işlerinin ayrı tutulduğu pek dikkate alınmıyor.” İslam dünyasında da Hristiyanlıkta da özel günlerde ve özellikle bayramlarda, aşırı dindarlıktan saf tüketici davranışına kadar uzanan farklı kavrayışlar var. Martina Sauer “benzer şekilde Türk ya da Müslüman diye bir prototip yoktur. Eğer araştırmamız aracılığıyla farklı bir bakış açısınan bakılmasını sağladıysak, Almanya’daki İslam anlayışına katkıda bulunmuşuz demektir. Bu durumda, gerekli siyasal kararların alınması daha kolay olacaktır.” diyor.

*

Konrad Adenauer Vakfı’nın Türkler üzerinde yaptırdığı bir araştırmaya göre, Türkler Almanya’ya bağlılar ve gerekirse yaşadıkları bu ülkeyi savunmaya hazırlar. Örneğin Müslüman bir ülkenin Almanya’ya saldırması halinde Türklerin %56’sından ülkeyi savunmaya hazır oldukları yanıtı alınmış.

Araştırmanın diğer bulguları ise demokratik düzeni kabullenme üzerine. Türklerin %80’i Almanya’daki demokratik düzeni benimsiyor. Bu oran Almanlarda % 74. Türkler Adalet, Anayasa Mahkemesi, polis gibi yasama-yürütme organlarına güveniyorlar, Konrad Adenauer Vakfı’nın yaptığı araştırmaya göre.

Anadolu Üniversiteleri

Türkiye’de 53 devlet üniversitesi, 22 tane de vakıf üniversitesi var. Üç büyük kent dışında kalanlar “Anadolu Üniversitesi” olarak anılıyor ve birbirleri ardına hızla kuruldukları günlerden bu yana yoğun eleştiri altındalar. Alt yapı ve öğretim kadrosu sorunları nedeniyle yüksek öğrenimin kalitesini ve saygınlığını azaltacağı düşünülen bu yaygınlaşmaya, ilk günlerinden beri kuşkuyla yaklaşılıyor. Onlara “lisenin devamı meslek okulu” diyenler de var, “tabela üniversitesi” diyenler de. Öte yandan akademik yetkinlikleri tartışılsa da, kuruldukları küçük kentlerin havasını değiştirdikleri konusunda herkes hemfikir. Başka kentlerden, hatta büyük şehirlerden gelen kadınlı-erkekli genç üniversite toplumu, taşranın tutucu değer yargılarını hoşgörü yönünde değiştirebiliyor. Fakat Anadolu üniversitelerinin etkinliğini bu şekilde sınırlamak hatalı olur çünkü son yılların verilerine göre, bu üniversitelerden çıkan bilimsel yayınlardaki artış, eğitim bakımından da iddialı olduklarını gösteriyor. Bilindiği gibi üniversitelerin başarıları, öğretim kadrosunun yayınladığı bilimsel yayınların niceliği ile ölçülüyor. Türkiye Bilimler Akademisi Başkanı Prof. Dr. Engin Bermek’e göre Anadolu üniversetelerinde bu açıdan bir hareketlilik var.

1987’den bu yana yüksek lisans ve doktora eğitimi için yurt dışına gidenlerin sayısı 3000. Yüzde yetmişbeşi geri dönen bu öğrenciler, gitmeden önce taşra üniversiteleri ile ilişkilendirilmişlerdi. Anadolu üniversitelerinde bilimsel yayınların artmasında, döndükten sonra akademik kariyerlerine araştırma görevlisi ya da yardımcı doçent olarak başlayan bu gençlerin katkısı var şüphesiz. (Kasım 2002)

Fransa'da...

Eylül 2002'de Le Figaro gazetesinde yayınlanan bir araştırmaya göre, Fransa’da gelecek yıllarda sınırların göçmenlere açılmasının yeterli olmayacağı, aktif nüfusun, özellikle de kadınların, daha çok çalışmalarının gerekli olduğu bildirildi. Ekonominin ihtiyaç duyduğu işgücünün yabancı ülkelerden de karşılanabilmesi için göç yasalarının esnekleştirilmesi, zaten gündemde olan bir konu. Fakat yeni göç dalgalarının sorunu çözmeye yeterli olmayacağı öngörülüyor Fransa’da. Bunun nedeni çalışan nüfusun aktif-pasif dengesi. Her koşulda nüfus yaşlanıyor ve aktif-pasif dengesi, dış göçle bile en geçerli değerini bulamıyor. Üstelik nitelikli işgücünü dış ülkelerden edinme olasılığı düşük; çünkü yakın geçmişte dışardan bilgisayar elemanı talep eden Almanya’nın hayal kırıklığına uğraması gibi bir örnek var. Bu nedenle en sağlıklı çözümün, fiili çalışma sürelerinin uzatılması olduğu düşünülüyor. Önerilen süreler ise özel kesimde 40 yıl, kamu kesiminde 37,5 yıl çalışılması. “Ücretli çalışanların 60 yaşına kadar çalışmasında yarar görülmektedir” deniyor. Bugünkü durumda Fransa’da 55 ile 64 yaş arasındaki gruptaki çalışma oranı %30. Bu oran Amerika Birleşik Devletleri’nde %50.

Peki işgücünün verimli devamlılığı nasıl sağlanacak? Yeni mesleki eğitim ve formasyon politikalarıyla. Ve çocuk bakım evleri sayısının artırılması yoluyla, ev kadınlarını işgücü piyasasına alarak. Buna olumsuz örnek olarak da İtalya ve ispanya gösteriliyor. Bu iki ülkede doğum oranı düşük olduğu halde çalışma oranı da düşükmüş kadınlar arasında. Almanya’da olduğu gibi Fransa’da da anne-babalara ikinci çocuktan sonra eğitim yardımı yapılması gibi uygulamalar kadınları çalışma hayatından ayrılmaya teşvik ediyor.


Avusturya'da...

Avusturya vatandaşlığına geçen yabancıların sayısının, geçen yıl sayıları itibariyle %30 oranında arttığı bildiriliyor. Avusturya İstatistik Dairesi’nin yaptığı açıklamaya göre, 2001 yılında Avusturya vatandaşlığına geçişte Türkler 10.046 kişiyle birinci sırada yer aldılar -ki bunların %42’sini Avusturya doğumlular oluşturuyor. İkinci sırada Yugoslavlar, üçüncü sırada Bosna-Hersek’liler geliyor. Avusturya vatandaşlığna geçenlerin çoğunluğunu 15-29 yaş grubundaki gençler oluşturuyor.

Hollanda'da...

Hollanda’da yapılan çalışmalar sonucu, 1995’te %35 olan Türkler arasındaki işsizlik oranı, %9’a inmiş. Bu bilgi, Sosyal İşler ve İstihdam Bakanı ile Azınlıklardan sorumlu Bakan’a sunulan rapordan geliyor. Hollanda İstatistik Bürosu tarafından yayımlanan bir başka rapora göre de göçmen nüfus, yerli Hollandalılara göre daha hızlı artıyormuş. 2010 yılına kadar göçmen nüfusun 2 milyonu bulması, yani nüfusun %12’si olması bekleniyormuş.

*

Hollanda’ya yeni gelenlerin katılmak zorunda oldukları uyum kurslarında başarı oranının 1/5 olduğu bildiriliyor. Entegrasyondan sorumlu Büyük Kentler ve Azınlıklar Bakanı Roger van Boxtel tarafından yapılan açıklamada kurslar yarım bırakılıyor ve buna neden olarak, “iş bulma”, “çocuğa bakma zorunluluğu” ya da “kişisel problemler” öne sürülüyor.. Kursu tamamlamayanlara yasal olarak ceza uygulanabilmesine karşın bugüne kadar bu uygulamaya başvurulmamış olmasına da dikkat çekiliyor.

Almanya'da...

Almanya’da çok sayıda bakıcıya ihtiyaç varmış. Bakım meslekleri için eğitim yapanların sayısında duraklama olduğu için, iş piyasası istatistiklerine göre, önümüzdeki on yıl içinde sadece yaşlıların bakımı için 4000 ek elemana ihtiyaç duyulacağı ve bu mesleğin ekonomik krizlerden etkilenmediği ifade ediliyor. Baden Württemberg eyaleti yetkilelerince yapılan bu açıklamalarda, bakım mesleğinin imaj sorunu yaşadığından, yetersiz Almanca bilgisi nedeniyle yabancıların bakıcı olarak görev alamadıklarından söz ediliyor.


İngiltere'de...

İngiltere’de göçmenler 2001 yılında 29 milyar Sterlin kamu fonlarından yararlanmış, buna karşılık 31 milyar Sterlin vergi ödeyerek ekonominin büyümesine katkı sağlamışlar. Ülkenin göçmen politikası, Kraliçe II.Elizabeth’in bir konuşmasına göre, “çok kültürlülüğün çağdaşlık göstergesi sayıldığı; diğer Avrupa ülkelerinde olduğu gibi bundan sonra da vasıfsız işgücü açığının ilk planda göçmenler tarafından karşılanması gerektiği” düşüncelerine dayanıyormuş.


İsviçre'de...

2001 yılı nüfus sayımına göre İsviçre’nin nüfusu 54 bin kadar artarak 7.258.000’e ulaşmış. Nüfus artış hızı binde sekiz; sayıları görece artanlar ise göçmenler olmuş. Toplam nüfusun %20’si yabancılardan oluşan İsviçre’de yabancıların nüfus artış hızı %2,5 iken, yerli İsviçrelilerin nüfus artışı binde üç olarak gerçekleşmiş, ki bunların bir kısmını da ülke vatandaşlığını kazanan yabancılardan oluşuyormuş.


Belçika'da...

Belçika’da çalışan her üç kişiden biri “kaçak” statüsündeymiş. Belçika Çalışma ve İstihdam Bakanlığınca yapılan açıklamaya göre, denetimler sonucunda, ülkeye yasa dışı yollardan giren yabancıların %44’ü inşaat sektöründe, %11’i lokanta sektöründe, %9’u ziraat sektöründe çalışıyormuş.


Danimarka'da...

Danimarka Yabancılar Yasası’nda Schengen Anlaşması uyarınca bazı değişiklikler yapıldı. Buna göre, bir Schengen ülkesinde geçerli olmak üzere verilen, oturma izni yerine geçen ve süresi üç aydan fazla olan bir vizeye sahip yabancılar, Danimarka’da da üç ay kalabileceker. Bilindiği gibi, Schengen Anlaşlaması’na imza atan ülkeler arasında Danimarka yok. Yapılan bu değişiklik, Danimarka’yı görmek, orada bir süre bulunmak isteyenlere kolaylık sağlama anlamına geliyor. Tabii bir ölçüde: Çünkü Schengen vizesinin üç aydan fazla bir süreyi kapsaması gerekiyor. Ve Danimarka’ya bir defaya özgü gelinip kalınan süre ile aralıklı sürelerde gelinip kalınan sürelerin toplamı, Schengen ülkesine gelinen ilk günden itibaren altı aylık süre içinde en fazla üç ay olabiliyor. Yabancı kişi altı aylık süre içinde Danimarka dışında bir başka Schengen ülkesinde daha bulunmuşsa, bu süreler sözü geçen üç aylık süreden düşülüyor.

Gitmek Çözüm mü?

Mayıs 2003’te, Bizim Ülke Derneği tarafından gençlik sorunları üzerine bir panel düzenlendi İstanbul’da. Toplantıda, Türkiye’deki gençlerin büyük bölümünün, sorunlarını çözmek için tek yol olarak gelişmiş ülkelere gitmeyi düşündüğü saptaması yapılmış. Fakat gelişmiş ülkelerdeki gençlerin yaşadıkları sorunların Türkiye’dekilerden fazla olduğu da belirtilmiş.

Tüketim toplumu değerleri gençleri boşluğa itiyor! Üreticilik, işe yararlık, çalışkanlık, elde edilen şeyin hak edilmiş olması gibi değerler, gitgide yok oluyor!

Türk gençliğinin sorunlarını irdelemek üzere Bizim Ülke Derneği tarafından düzenlenen panelde tartışılan konular bu merkezdeydi. Derneğin Yönetim Kurulu Başkanı Aysel Ekşi’ye göre, Türkiye’deki gençlerin büyük kısmı, gelimiş bir ülkeye gitmek istiyor. Fakat gelişmiş ülkelerde yaşayan gençler de sorunsuz değil.

Birleşmiş Milletler’in raporlarına dayanarak dünya gençliğinin sorunlarını derleyen Aysel Ekşi şöyle diyor: “Dünya Sağlık Örgütü’nün verdiği küresel ölçekli rakamlara göre, günde 1424 genç, cinayetle yaşamını kaybediyor. İntihar oranlarında da ciddi artışlar gözleniyor. Öyle ki 15-24 yaş grubunda ölüm nedeni olarak intiharlar, ikinci sırada.”

Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden Füsun Çuhadaroğlu da “Avrupalı gençlere oranla Türkiye’deki gençlerde intihar, uyuşturucu kullanımı ve AIDS ciddi boyutlarda değil. Ama giderek artan şiddet.” diyor. Psikolojik rahatsızlıkların birincil nedeninin “gençlerin bir şeye bağlanamaması, kendilerine model bulamaması” olduğunu söyleyen Çuhadaroğlu, bu boşluk hissinin, gençleri karamsar yaptığını düşünüyor; ve ekliyor : “Aslında toplum olarak kimlik krizi yaşıyoruz. Sağlıksız olan yalnızca gençelr değil, anne-babaları da.”

Psikiyatrist Erdal Atabek de eksensiz ve hedefsiz gençler için çıkış yolunu “sorumluluk alma” olarak gösteriyor. “Başarı, eksik ve yanlış koşullar içinde doğruyu seçmektir” diyor.

24.7.03

Çanakkale Savaşı Belgeseli

“Hititler” filminden önce Atatürk’e ve Nemrut Dağı’na ilişkin iki belgesel daha çeken yönetmen Tolga Örnek’in sıradaki filmi Çanakkale Savaşı üzerine olacak. Türk Tarih Vakfı, İngiliz Kraliyet Savaş Müzesi ve Avusturalya Savaş Müzesi’nin destekleyeceği film için Tolga Örnek, “hayatımın en büyük projesi” diyor. Ve konuyla ilgili herkesin yardımına ihtiyaç duyuyor. Çanakkale’de yaşayan, ya da babasından-dedesinden anılarını dinleyen; elinde savaşa ilişkin belge olan her kim varsa, film ekibi onları da çekime dahil etmek istiyor. “Film, genelde insancıl ve bireysel öyküler etrafında döneceği için, bu tür yardıma şiddetle ihtiyaç var.” deniyor.

Anlatacaklarınız ya da gösterecekleriniz varsa, film ekibine ve yönetmen Tolga Örnek’e ulaşabileceğiniz telefon numaraları 00 90 212 272 10 58 ve 272 10 65.
Bir de elektronik posta adresi var: vekip@superonline.com

Dağıtımı dünya çapında yapılacak film, Çanakkale Savaşı’nı bugüne dek yabancı kaynaklardan dinleyenlere,Türkiye’nin sesini, bir Türk yapımıyla duyurmuş olacak.

Kültür ve Turizm Bakanlığı, yaz aylarında tatil yapamayan kimsesiz gençlere eğitim merkezlerini açıyor.

Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu ile bakanlık arasında kurulan işbirliğinin sonucu olarak kimsesiz gençler 2004 sonuna dek tatil amacıyla eğitim kamplarından yararlanabilecek.

Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın yazılı açıklamasına göre, Ankara Atatürk Çocuk Yuvası’nda koruma ve bakım altında bulunan 80 çocukla, aileleri tarafından ihmal ve istismar edilen 32 çocuk, geçen ay Antalya-Kemer Turizm Eğitim Merkezi’nde tatil yaptı. Ayrıca Keçiören Atatürk Yurdu’nda kalan 40 genç Ürgüp’te; Batman’da çeşitli spor etkinliklerinde başarılı olmuş 25 genç de İzmir Selçuk’taydı.

Aynı proje kapsamında ele alınan bir başka konu, kimsesiz gençlerin istihdamına ilişkin. Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu’nun koruması altında bulunan 100 öğrencinin, turistik işletmelerde önbüro ve yiyecek-içecek servisi hizmetlerinde istihdam edilmeleri sağlanacak. (Temmuz 2003)

Almanya Kuzey Ren Vestfalya eyalet hükümeti, “Meslek Eğitimi İçin 100 Günlük Kitlesel Çalışma” adında bir kampanya başlattı

Bu girişimin amacı, akla ilk geldiği gibi, gençlere meslek eğitimi vermek değil. Onun yerine, işverenleri bu iş için özendirmeyi amaçlıyor. Kampanya kapsamında hükümet temsilcileri pek çok işyerini ziyaret edecek ve onlardan meslek eğitim yeri açmalarını isteyecek. Hatta yabancı girişimcilerden de.

Almanya’da meslek eğitim yerlerinin yetersiz oluşu, bir süredir üzerinde durulan bir konu. Hatta buna kaynak yaratmak üzere, zorunlu bir ödenek konması da gündemde. Çünkü artma yerine azalma eğilimi görülüyor meslek eğitim yerlerinde. Mart ayında yapılan bir açıklamaya göre, meslek eğitimi veren kurumların sayısı 384 bin 405. Oysa geçen yıl bu sayı 60 bin kadar daha fazlaymış.

Kuzey Ren Vestfalya eyalet hükümetinin, sorunun çözümü açısından işverenleri harekete geçirmeye yönelik girişimi, özellikle Türk gençleri için büyük önem taşıyan meslek eğitiminde olumlu bir adım. (Mayıs 2003)

*

Almanya Federal Eğitim ve Bilim Bakanı Edelgard Bulmahn ileri teknoloji alanında iş kuracak genç girişimcileri 8 yıl vergiden muaf tutmak istediklerini söyledi

Handelsblatt gazetesi kaynaklı habere göre, genç ve gelişimci özellikler taşıyan bir şirkete yatırım yapanlar, şirket çalışanları ve daha sonra şirketi satın alanlar da vergi muafiyetinden yararlanabilecek. Hedeflenen, Risk Sermayesi piyasasına canlılık kazandırmak. Aksi halde Almanya’daki yenilikçi girişimlerin azalmaya devam edeceği düşünülüyor.

Maliye Bakanlığı ise bu planın üzerinde biraz daha düşünülmesinden yana, yani biraz daha temkinli. Çünkü plana göre harcamalarının yüzde 15’ini bilim ve teknolojiye yapan firmalardan 8 yıl boyunca Kurumlar Vergisi alınmayacak. Benzer şekilde bu firmalara sonradan ortak olanların kazançları da vergilendirilmeyecek. (Mayıs 2003)

*

Alman Hür Demokrat Parti Yönetim Kurulu üyesi Mehmet Daimagüler Die Welt gazetesine yazdığı bir makalede Almanya’da yaşayan Türk erkeklerinin düşüncelerini değiştirmeleri gerektiğini belirtti

Avrupa’nın ortasında yaşayan Türkler’in hâlâ 60’lı yılların değer yargılarına sahip olduklarını, Türkiye’de bile bunların aşıldığını ifade eden Daimagüler, Almanya’da yaşayan Türk gençlerinin aileleri tarafından baskı altında tutulmalarını eleştiriyor ve gençlerin şiddet eylemlerine bu yüzden daha fazla eğilimli olduğunu belirtiyor. Gerçekten de başta namus cinayetleri olmak üzere çağdışı yaklaşımların son bulması, kimliklerini oluştururken iki farklı kültür arasında denge kurmaya çalışan gençlere anlayışla yaklaşılması gerçeğinden geçiyor.