Haberler

26.9.03

Marka ve Şiddet

Wiesbaden eyaletinin iki gençlik koordinatöründen biri olan; çocuklar ve gençlerle ilgili kurumlarla polis arasında bağlantı görevi yapan Yüksek Komiser Stephanie Held, Almanya’daki okullarda şiddet eylemlerinin daha çok marka düşkünlüğü sebebiyle ortaya çıktığını bildiriyor.

Gençler için kıyafetin çok önemli olduğunu söyleyen Held, pahalı giysilere sahip olmak isteyen gençlerin şiddet ve suça daha fazla eğilimli olduğunu gözlemiş.

Pahalı giysilere sahip olabilmek için hırsızlık yapan ya da gerekli parayı suç işyelerek elde edinen gençlerin varlığından söz ediyor. Kıyafetinde modaya uymayanların aşağılanarak dışlandıklarını söyleyen Stephanie Held, bu gençlerin zengin arkadaşları tarafından “Aldi çocuğu” yakıştırmasına uğradıklarını belirtiyor.

Şiddet olaylarının niteliğinin son senelerde değişime uğradığını vurgulayan uzman, önceki yıllarda “iki genç arasında kavga” şeklinde olan şiddetin günümüzde bir grubun tek bir kişiye saldırması ve kıyasıya dövmeleri halini aldığını, bıçak gibi silahların kullanımının arttığını ifade ediyor. Okullardaki şiddet suçlarının genellikle yaralama, şantaj, hırsızlık, uyuşturucu ve silah kanununa uymama olduğunu belirten Komiser Held, küfürlü konuşmaların ve birilerine eziyet edilmesinin gayet normal karşılanır hale geldiğini söylüyor.

Viyana ve Berlin’de Türk Gençlik Kültürü

Avusturyalı gazeteci Karina Schwan, Almanya’da ve Avusturya’da yaşayan Türk gençlerinin yaşama biçimlerini incelediği bir kitap yazdı. “Breakdance, Beats ve Bodrum – Viyana ve Berlin’de Türk Gençlik Kültürü” adını taşıyan kitap, Türk gençleriyle yapılan röportajlardan oluşuyor. Görüşülen gençler arasında sanat, spor ve iş dünyasında aktif olanlar yanında işsiz gençler de var.

Kendisinin de yıllarca yurt dışında yaşadığını söyleyen Karina, “Bana yurt dışında çok iyi davranıldı. Viyana’da Avusturyalıların Türklere davranışını görünce bu kitabı yazmaya karar verdim” diyor. Gençlerin iki kültür arasında kaldıkları görüşünün gerçeği yansıtmadığını düşünen Karina Schwan, “Berlin ve Viyana’da Türk gençleri yollarını kendileri çiziyor.” diyor.

8.9.03

AB'de Geleceğin Eğitim Sistemi

Avrupa Birliği ülkelerinde 2009’dan itibaren, üniversite öncesi bilgisayarlı eğitimde kulanılacak sistem, Türk yazılımcılar tarafından ODTÜ Teknopark’ta üretiliyor.

Altıncı çerçeve programı kapsamında uygulanması öngörülen proje, çokkültürlü ve çok dilli bir ülkeler topluluğu haline gelecek Avrupa Birliği bünyesindeki ülkelerde, bu farklılık nedeniyle eğitimde çıkabilecek sorunları çözmeyi hedefliyor.

Çıkış noktası, insanlar farklı kültür, dil ve zevklere sahip olduğu için herkese aynı metotla eğitim verilemeyeceği düşüncesi. Buna göre önce her öğrencinin “öğrenme profili” ve o konudaki mevcut bilgi düzeyi ortaya çıkartılacak. Bilgisayarlı eğitim de bu bilgilere göre verilecek. Örneğin, bir matematik dersinde, hangi kavramların hangi öğrenciler için ön plana çıkartılacağına, öğrencilerin kişisel öğrenim profillerine bakılarak karar verilecek. Bir öğrenci matematik öğrenmeye “çıkarma işlemi”nden başlarken, bir diğeri “çarpma işlemi” ile başlayabilecek. Derste verilen örnekler de bu modele uygun olacak.

Bu sitemde öğretmen daha çok danışman olarak çalışacak. Ancak öğrencinin sınıftaki durumunu iyi bildiği için gerekli gördüğünde müdahele edebilecek ve öğrenim modelinde değişiklik yapabilecek.

Geleceğin eğitim sistemi, öğretimi okul dışına da taşıyacak. Örneğin “yanardağlar”la ilgili dersler alan bir öğrencinin bilgisayarında, “bu gece saat 20.00’de Discovery Channel’da yanardağlarla ilgili programı izle!” gibi bir uyarı belirecek.

Avrupa Birliği üyesi ülkelerde 1. ve 12. sınıflar arasındaki öğrenimi kolaylaştırmanın hedeflendiği, 25 ülkenin Eğitim Bakanlığı’nın katkıda bulunduğu projenin uygulama modeli büyük olasılıkla 2009-2010 öğretim yılında devreye sokulacak.

Bu projede önemli sorumluluk üstelenen genç Türk ekibi, ODTÜ Teknopark’ta kurulan e-öğrenim merkezinde çalışmalarına başladı. 70 kişinin görev aldığı projede yazılımcıların yaş ortalaması oldukça genç. Öyle ki en yaşlıları, 28 yaşındaki proje sorumlusu Ahmet Eti.

Meslek Eğitimi

Meslek eğitimi döneminin başlaması yaklaşırken, meslek eğitim yeri arayan gençlere umut veren açıklamalar yapıldı Almanya’da. Federal Ekonomi Bakanı Wolfgang Clement, meslek eğitimi yapmak isteyen herkese yıl sonuna dek bu imkanın sağlanacağını açıklarken, Federal Eğitim Bakanı Edelgard Bulmahn da meslek eğitim yeri açığının Eylül sonuna dek kapatılacağını söyledi. Geçen yıl büyük bir açık olmasına rağmen, durumun son anda düzeldiğini, çırak eğitmemekte direnen işverenlere uygulanacak yaptırımlar konusunda 2004’ten önce bir girişimde bulunulamayacağını tekrarladı.

Burada sorun, meslek eğitiminin pahalı olması. Çünkü bir öğrencinin firmaya maliyeti yıllık yaklaşık 100 bin euro’yu buluyor. İşverenler bu yüzden, eleman yetiştirmek yerine, yetişmiş eleman istihdam etme yoluna gidiyorlar.

Federal Eğitim Bakanı Edelgard Bulmahn, meslek eğitim yeri açılmasına ilişkin olarak Doğu Almanya’da uygulanan projenin başarıya ulaştığını, bu konuda önemli deneyimler elde ettiklerini bildiriyor. Ve projenin Batı Almanya’da da her işverenin faydasına olacağına anımsatıyor. Buradaki “fayda” sözcüğü, sadece eleman yetiştirip kazanmak anlamında değil. Firmalara durumlarına ve içinde bulundukları bölgenin yapısına göre mâli destekler verilmesi de söz konusu.

Mesleki eğitim konusundaki bu atağın bir de yabancı kökenli iş sahipleri boyutu var. İşletme sayıları 280 bini bulan yabancı kökenli iş sahiplerinin projeden yararlanabilmesi için oluşturulan ve “KAUSA İnisiyatifi” adı verilen mesleki eğitim programı da uygulamaya konuldu. Dual meslek eğitimi olarak adlandırılan programın avantajlarını yabancı kökenli iş sahiplerinin tam olarak bilmediği; buna rağmen KAUSA’nın çalışmalarıyla 10 bin kişiye meslek eğitimi verildiği bildiriliyor.

Eğitim Bakanlığı tüm bunları kapsayan bir broşür hazırladı. Ayrıca internette www.bmbf.de adresinden de bilgi almak mümkün.