Haberler

22.3.05

AB'ye Katılımda Avrupalı Türklerin Rolü

Avrupa Birliği’ne giriş tartışmaları ile girdik 2005'e. Başvuru heyecanı, kabul edilme biçimi, katılımı isteyenler-istemeyenler, alınacak yollar derken, Avrupa Birliği’ni çok konuştuk.

“Türkiye coğrafi olarak Avrupa’nın parçası mı; kıtaya ne kadar uzak?” derken, “Türkiye aslında Avrupa’nın tam göbeğinde” deniyor, Avrupa’da yaşayan 3 milyon Türk'ten yola çıkarak.

Türkiye denince Avrupalıların zihninde canlanan imge, birlikte yaşadıkları Türk toplumu ve onu algılayış biçimleri oluyor. Entegrasyon tartışmalarının yükünü sırtında taşıyan Avrupalı Türkler, bir yandan kendilerini o ülkelerin vatandaşları olarak, birer Avrupalı olarak var etmeye çalışırken, aynı anda Türkiye’yi temsil ediyorlar. Onlar da en az Türkiyedekiler kadar içinde bu tartışmanın. Kimi zaman “siz burda Avrupalı olamadınız ki, ülkeniz Avrupalı olabilsin” türünden açık ya da örtük eleştirilerle karşılaşıyorlar; kimi zamansa kendi Avrupalılıkları sorgulanmasa da bu kez Türkiye’den sorumlu tutuluyorlar. Bir de “Avrupalı Türkler, AB’ye katılım sürecinde etkin rol alamıyor” eleştirileri var.

Üçüncü kuşağın içinde yaşadıkları topluma tam uyum sağlamış olduklarını görüyoruz. Başarı öyküleri bunu gösteriyor; sayısal veriler bunu destekliyor. O halde iki kimlikli olmanın sorunlarını en az yaşayanlar onlar ve Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne girmesi konusunda da zor sorularla karşılaşmıyorlar. Gerçekten öyle mi? Yoksa durum farklı mı, farklıysa ne yönde?

21 Aralık 2004 tarihinde Ankara’da bir toplantı yapıldı. Avrupa’da yaşayan Türklerin, Türkiye-AB ilişkilerine etkileri üzerine bir konferanstı bu. Etkinliği düzenleyen Amsterdam Türkevi Araştırmalar Merkezi ile Türkiye’de etkinlik gösteren Politika Merkezi’ydi; odakta da Hollanda örneği vardı.

Konferansın Hollandalı konuğu Amsterdam Üniversitesi Göç ve Etnik Çalışmalar Enstitüsü temsilcisi Jean Tillie, çarpıcı şeyler anlattı. Hollanda’nın 10 yıl kadar önce çok kültürlülük anlayışına “güle güle” dediğini; müslümanları küstürdüklerini ve bugünkü politik durumun da hayli gergin olduğundan bahsetti. İslam dininde kadının kabulleniş biçimini eleştiren filmi yüzünden Theo Van Gogh’un öldürülmesi ve ardından tepki olarak müslüman mekanlarına saldırılar düzenlenmesi politik ortamın gerginliğinde gelinen son noktayı göstermişti zaten.

“AB sürecinde kilit önemde olan ne ekonomi ne de Kıbrıs” diyordu Jean Tillie.“Ana tartışma kültürel uyum ve katılımın, birliğe yapacağı politik etki üzerine." Avrupalı Türklerin sürece katkısı söz konusu olduğunda, bunun iki türlü olabileceğini belirtti Hollandalı akademisyen: İlki siyasal katılım; ikincisi Türk kültürünü anlatma ve kamuoyu oluşturma. Hangi kanallarda?: Siyasette, medyada ve iş çevrelerinde.

Hollanda’daki Türk sivil toplum örgütlerini de “başarı örneği” olarak gösteriyor Jean Tillie. Özellikle de gönüllü çalışma esasına dayalı kuruluşları. Türklerin, kendi sorunlarını çözdükçe -özellikle elit olanlarının- daha çok entegre olduklarını; güçlendikçe Hollanda toplumuna daha çok bağlandıklarını; aralarındaki iletişimin, bir sosyal ağ olarak, entegrasyonu kolaylaştırdığını ifade etti, ve kendi içlerindeki farklılıkları aşarlarsa, daha büyük işler başarabileceklerini ekledi, 21 Aralık’ta Ankara’da yapılan toplantıda, Amsterdam Üniversitesi Göç ve Etnik Çalışmalar Merkezi temsilcisi Jean Tillie.